Showing posts with label bienal. Show all posts
Showing posts with label bienal. Show all posts

Friday, October 4, 2013

Inside Istanbul: Istanbul Biennial Part II























Bu hafta sonu da Bienalin geriye kalan kısımlarını görmeye gittim. Öncelikle şunu söylemeliyim ki; 
Arter'deki enstalasyon ve videolar oldukça hoşuma gitti. Salt Beyoğlu'ndaki sergi ise çok ufaktı
özetle tüketim çılgınlığına ve ticari faaliyetlerle karşımıza çıkan metalar üzerine yoğunlaşmış.

Arter'deki sergilere dönecek olursam öncelikle Angelica Mesiti'nin video çalışmasına bayıldığımı
söyleyebilirim. Atlanmaması gereken bir bölüm bence, o yüzden önce metnini okuyun sonra da kendinizi
videodaki tınılara bırakın. Bu videoda; 4 farklı kişiden, farklı enstrümanlar ile çaldıkları ritm ve
melodileri içlerinde bulundukları çevreyle ilişkilendirerek dinliyoruz. İçlerinden birisi ellerini ve suyu,
bir diğeri ıslığı kullanıyor müziği icra ederken. Vatandaşlar Bandosu adındaki bu eserde, bireyleri çok
yakından görürken kendinizi bir anda anın içinde buluyorsunuz. Her birinin kendisine özel bir hikayesi var
ama burada anlatmıyorum. Heidegger'e göndermeler içeren, bedenin ve sesin keşfine dair çok güzel bir
çalışma olmuş.
Zaman - yer ve beden kavramlarını sorgulayan bu çalışmanın en vurucu kısmı ise; sonunda gerçekleşen
4 ayrı müzisyenin müziklerinin kesiştiği, ıslıkla beraber kornaların, titreşen ağaç yapraklarının seslerinin
duyulduğu bölüm!
























Arter'de dikkatimi çeken bir diğer çalışma ise; José Antonio Vega Macotela'nın; "Zaman Takası" adlı
çalışması. Macotela, Meksika'da bir ceza evine gidip, mahkumlarla bir anlaşma yapıyor. Bu anlaşmaya göre;
her birinden istediği bir şeye karşılık, mahkumlar da ondan dışarıda aynı gün ve saatte bir şey yapmasını
istiyorlar. Böylelikle karşılıklı olarak, zamanı ve istediklerini takas etmiş oluyorlar. Örneğin; Macotela bir
mahkumdan; her nefes alış verişini oklarla resmetmesini isterken, mahkum da ondan aynı saatte dışarıda
sevgilisini gözetlemesini istiyor. Ortaya çıkan eserler de, en az serginin teması kadar şaşırtıcı!

























Bahsetmek istediğim bir diğer çalışma ise Filistin Ramallah'da yaşayan iki sanatçı Basel Abbas ve
Ruanne Abou Rahme'nin "Arzunun Kayıp Nesneleri" enstalasyonu. Biraz dağınık, kurmaca bir çalışma
odasıyla karşılaşıyorsunuz. Pikapta boşa dönen bir plak, duvarlar Filistin'de yaşanan
olayları konu alan haberler, fotoğraflar ve Godard film afişleriyle bezeli. "Kapitalist arzu üretimi" (Deleuze)
ve materyalist bir bakış açısıyla etraftaki imgeleri inceliyorsunuz. Alt metinde ise; "Filistin Kurtuluş Örgütü"
nün devrimci bir hareketten, otoriteye dönüşmesiyle beraber ortaya çıkan yeni söylemlerin ve 
arzuların incelenmesi fikri yatıyor. İki sanatçının bunu nesnel anlamda ne kadar iyi dile getirebildikleri
tartışılır ama; ortaya konan materyallerle yarattıkları ortamın gerçekçi ve içinde bulundukları durumun da
bir o kadar ironik olduğunu söyleyebilirim. Arzu, felaket ve mekan ilişkisinin güzel bir örneği niteliğinde.























Ve son olarak da; Hector Zamora'nın bol tuğlalı video çalışması Maddesel Değişkenlik'ten bahsedeceğim.
Bu videoyu izler izlemez aklıma, Charlie Chaplin'in Modern Times filmi geldi. Sürekli aynı işi yapan, rutin
döngüsünde yorulan işçiler. Bu videoda da; Mimar Sinan Üniversitesi'nin modern bir binasında toplanmış 35
kişiyi birbirlerine durmaksızın tuğla atarken görüyoruz. Sürekli tekrarlanan hareketler ve bedenin arasındaki
gelgitler. Belli bir süre sonra, tuğlalardan bazıları yere düşüyor ve kırılıyor. Sonra da, tuğlacıların söylediği
birtakım şiirler duyuyorsunuz. Belki bir nebze de olsa hafifletebilir o döngüdeki sıkıcılığı. Zamora'nın bu video
çalışması kısacası; bedensel dizilimin mahremiyetine ve hassasiyetine vurgu yapıyor.

Bienal görüşlerimin olduğu İLK KISIM -- Biennial Part I

**
This year 13th Istanbul Biennial's title is "Mom Am I Barbarian?". In this biennial, we see different
installations of artists who consider urban renovations, relations between public spaces and private
properties, and the notion of public domain as a political forum. This is the second part where I wanted 
to talk about some of my favorites.

bloglovin / instagram / facebook portfolio




Wednesday, October 2, 2013

Inside Istanbul: Istanbul Biennial Part I


























İstanbul Bienali'ni her sene takip etmeye çalışıyorum. Bu sene de Antrepo No:3 ve Galata Rum İlköğretim
Okulu'ndan gezmeye başladım. Kısaca size de bahsedeceğim. Öncelikle "Anne Ben Barbar mıyım?"
temasını biraz açmalıyım. Lale Müldür'ün aynı isimli kitabından alınan bu başlık, politik forum olarak
kullanılan kamusal alanı sorguluyor, farklı etnik ve bireylerden oluşan toplumun ne gibi çelişkiler ve
uyumsuzluklarla baş ettiğini gösteriyor. Aslında bunu da özellikle Galata Rum'da sergilenen kısımda daha
iyi anlıyorsunuz.

Kamu kavramı ve kamusal alanlar, bunların politik düzlemde düşünülüp düşünülemeyeceğini ilk
1990 yılında Jürgen Habermas ortaya atmış. Günümüz İstanbul'unda da git gide önem kazanan ve özellikle
de "Gezi Olayları" ile yeniden gündeme gelip sorgulanan bir takım kavramlarla, bienalde sıkça karşılaşıyoruz.
Bu kavramların içine, kentsel dönüşüm de katılarak, bol sorgulamalı, bir İstanbullu olarak biraz hüzün verici
ve biraz da alt metinli bir bienal ile karşı karşıyayız!

Nil Yalter & Judy Blum - Paris City of Light

























Antrepo No:3'de sergilenen birçok şey tamamen alt metinleriyle anlam kazanıyor. Diğer türlü sadece
bakıyorsunuz ve anlayamıyorsunuz :) Bu nedenle, eğer bienali gezmeye bolca vaktiniz varsa, muhakkak
rehber kitabını alarak gezin!

Nil Yalter ve Judy Blum'ın Paris'e kadın ve bir göçmen gözüyle bakış açısını yansıtan Paris City of Light
kolajlarını çok sevdim. İçlerinde Paris'de yaşanan önemli şehirsel/politik süreçleri anlatan olaylar
resmedilmiş, fotoğraflanmış ve birtakım desen/yazılarla kolaj haline getirilmiş.

Carlos Eduardo Felix Da Costa'nın "Mevsimler" adlı enstalasyon çalışması ise oldukça iddialı bir
sürdürülebilir mimarlık projesi. Kendi yapmış olduğu bir binanın içinde gözlemlediği mevsim geçişlerine,
ve Rio de Janeiro'nun yemyeşil bir arazisinde yapmış olduğu gözlemlere fotoğraflarla tanık oluyorsunuz.


Beni etkileyen bir diğer çalışma ise, Gonzalo Lebrija'nın küçük heykeli Lamento. Etraftaki uyumsuzluğu,
şehir planlamadaki çirkin yapılaşmaları ve ruhsuzluğu simgeleyen üzgün bir küçük heykel. Aslında ilk başta
büyük heykeller yapmaya yönelen Lebrija daha sonra onları küçülterek daha fazla ruh katacağına inanmış
ve projesini bu yönde değiştirmiş.


































Galata Rum İlköğretim Okulu'na girdiğinizde, ilk katında sizi, sizle ilgilenmeyen ve kendi işlerine yoğunlaşmış
insanlardan oluşan bir enstalasyon karşılıyor.
Diğer katlarda yer alan çalışmalar ise gayet anlaşılır ve Antrepo'dakilere göre daha kolay okunabilir türden. Kentsel dönüşüm ve Sulukule yıkımının izleri en çok gözüme çarpanlar. Ayrıca "Mülksüzleştirme Ağları" haritası
sermaye - iktidar ilişkilerini gayet iyi anlatıyor.

Martin Cordiano'nun ve Tomas Espina'nın "evini" açtığı "Nüfuz Alanı";  tüm eşyalarıyla ve ortamıyla özel
mülkün/alanın kamuyla nasıl iç içe geçtiğini anlatan kendinizi biraz garip hissettiğiniz bir enstalasyon
çalışması. "Yara izleri" ve "çatlaklar"da toplumsal ya da bireysel iyileşmeye ve hayata devam etmeye
vurgu yapan metaforlar.
Düşünün ki, evinizdeki her şeyi taşıyıp, birebir eşyaları bir araya getirip bir sergiye koyuyorsunuz.
Kendinizi çıplak hissetmez miydiniz? İşte bu çalışma o türden...

Çok kabaca ve kısaca değinmeye çalıştığım bienalin kalan kısımlarını da yazacağım.
Esen kalın!

**
This year 13th Istanbul Biennial's title is "Mom Am I Barbarian?". In this biennial, we see different
installations of artists who consider urban renovations, relations between public spaces and private
properties, and the notion of public domain as a political forum.

bloglovin / instagram / facebook portfolio



Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...